Sahne Sanatları ve Psikoloji
- Elif Özsoy
- 31 May 2023
- 8 dakikada okunur

Oyuncular, dansçılar, müzisyenler ve yaratıcı yeteneklerini kullanarak hayatlarını kazanmayı seçen bireyler, özellikle bu alana özgü zorluklara karşı hassas olabilirler. Performans sanatçıları da , toplumdaki her birey gibi hayatın olağan zorluklarıyla bir arada olmakla birlikte, kendine özgü kişisel, kültürel ve profesyonel bağlamları entegre etmek için, kapsayıcı bir terapötik çerçevede ifade özgürlüğüne sahip olmasının oldukça önemli olduğuna inanıyorum. Linda Hamilto, “Maskenin Arkasındaki Kişi: Sahne Sanatları Psikolojisi Rehberi” adlı mükemmel kitabında şöyle aktarıyor: "Sanatın çeşitli dallarına ilişkin psikolojik, biyolojik ve sosyal stresörlerin varlığının farkında olmak, özel ruhsal ihtiyaçlarının karşılanmasını mümkün kılabileceği için önemlidir.” Bu bağlamda alanın stres faktörlerini tek tek incelemeye karar verdim.
Bir ruh sağlığı profesyoneli olarak psikoloji eğitimimi dans ve müziğe dair deneyimlerim, seslerle terapi uzmanlığı ile birleştirerek, çok çeşitli performans sanatçısıyla empati kurarak çalışabildiğim için şanslı hissediyorum. Ve tabi ki, danışanlarım en iyi öğretmenlerim oldu, olmakta. Benim düşünceme göre, sanatçılar, ruhsal olarak kapsayıcı terapötik alanda daha fazla desteklenmesi gereken, ruhsal sağlık hizmetine erişim yetersiz olan kocaman bir popülasyondur.
Sahne yaşamı, bir sporcunun yaşamına birçok yönden benzer olabilir. Sahne sanatları ve spor, hem seyircinin hem de takipçilerin kişilerin yüksek beklentileri nedeniyle doğası gereği dinamik mesleklerdir. Her iki alanda da başarı, hem işle ilgili olarak kişinin benliğinin farkındalığını ve becerilerini sürdürmeye, ömür boyu eğitime ve daimi uyanıklığa bağlıdır.
Sanatçıları, psikolojik danışmanlık hizmetinden faydalanan diğer bireylerden ayıran yaşam faktörleri nelerdir? Performans sanatçılarına yönelik faktörleri çeşitli bağlamları ele alarak tartışmak faydalı olabilir; gelişimsel, kariyer/ performansla ilgili ve toplumsal faktörler.
Gelişimsel Faktörler
Birçok sanatçı eğitimine erken yaşlarda başlar. Bazıları yeteneklerini ne zaman fark ettiklerini zar zor hatırlayabilir. Şarkı söylemeye, enstrüman çalmaya ya da dans etmeye yatkınlık göstermişlerse, kardeşleri ya da sınıf arkadaşları arasında “özel” olarak değerlendirilmiş olabilirler.
Ruh sağlığı profesyonelleri, bu bağlamda, hem ebeveynlere hem de öğretmenlere yönelik bağlanma dinamiklerine özellikle dikkat etmelidir. Ebeveynler, çocuklarının yeteneklerine karşı destekleyici veya dirençli miydi? Birey, doğal yetenekleriyle ilgili olarak cesaretlendirilmiş, dışlanmış veya yok sayılmış hissetti mi? Çocukluk yaşamı “üstün yetenekli/deha” olma beklentisiyle mi şekillendi? Ebeveynlerin performansa yönelik ilgisi, sosyal ve duygusal gelişimi ihmal etmeye alan açtı mı?
Sanatsal açıdan yetenekli birçok çocuğun, duygusal olgunlukları kolayca yanlış değerlendirilebilmektedir. Sonuç olarak, genel geçer çocukluk ihtiyaçları göz ardı edilebilir ya da “çocukça" bulunarak küçümsenebilir. “Deha/üstün yetenekli” etiketi, 3 ve 4 yaşındaki çocukların, kendileri için yaşamı değiştiren kararlar veremedikleri göz önüne alındığında, potansiyel olarak karmaşık dinamikleri beraberinde getirebilir.
Çocukluk dönemindeki ilk öğretmenler destekleyici, sevgi dolu veya sert ve eleştirel olabilir. Birçok genç sanatçı için imrenilen pozisyonlara yönelik rekabet yoğun olabilir. Çocuklar yetenek / beceri hiyerarşilerinin farkındadır. En iyi roller için mi seçildiler, yoksa göz ardı mı edildiler? Oyunlarda başrol oyuncusu, orkestrada birinci koltuk veya balede baş dansçılar olarak mı yer aldılar? İkincil rollerde yer aldıklarında, bazı çocuklar bir şekilde başarısız olduklarını hissederler. Yetişkin yaşamlarında benzer durumlar meydana geldiğinde, bunun yansımaları olabilir.
Tüm bu faktörler, sanatçıların kişilik gelişiminde önemli roller oynar. Belirli bir performans alanına doğal bir yakınlık gösteren küçük çocuklar, yetenekleriyle aşırı özdeşleşmeye karşı savunmasızdır. Ruh sağlığı uzmanları, bireyin sağlıklı narsisizm derecesinin, algılanan sanatsal yetenek düzeyiyle doğrudan bağlantılı olabileceğinin farkında olmalıdır. Özel muamele görmenin ve rekabet etmek zorunda kalmanın yanı sıra, genç sanatçılar sosyal olarak yalıtılmış hale gelebilir ve neredeyse yalnızca duygusal ve kişilerarası gelişim pahasına, sanatsal yeteneklerini geliştirmekten oluşan ve ruhsal olarak besleyici olmaktan uzak bir yaşam sürdürebilirler. Bu durum ilerleyen yaşlarda, yaşamın performanstan daha fazlası olduğunu fark etmeye ve hayal kırıklığına zemin hazırlayabilir. Ve ilişkilerde performans önceliği, gerçek yakınlık kurmayı gölgede bırakabilir.
Kariyer Faktörleri
Bir sahne sanatçısının kariyer yolculuğu kısa ve öngörülemez olabilir. Diğer mesleklerden farklı olarak, oyunculuk, enstrüman çalma, şarkı söyleme veya dans etme gibi bir meslekte profesyonel başarı veya ilerleme için net bir yol bulunmamaktadır. Doğal yetenek veya yüksek eğitim düzeyi, başarıyı güvenilir bir şekilde tahmin edemeyebilir. Özellikle oyuncular ve dansçılar için yetenek veya beceriyle birlikte tesadüfler, fiziksel sağlık gibi faktörler de önemli olabilir.
Sahne sanatlarında bu durum yavaş yavaş dönüşse de, oyunculuk alanında yaş ve cinsiyet temelli önyargılar devam etmektedir. Belirli yaşların üzerindekilere yönelik rollerin azlığı kariyerleri sürdürmeyi zorlaştırabilir. Stereotipler ve görünüşle ilgili konular, hem kadınlar hem de erkekler için çok kolay olmayabilir.
Ayrıca, çoğu sanatçının, yaşamak için geçimini sağlaması zorlayıcı olabilir. Örneğin, 2008'de New York Times, Screen Actors Guild-American Federation of Television and Radio Artists üyelerinin yalnızca yüzde 5'inin anlamlı kazançlar sağladığını belirtmiştir. Tiyatro alanını temsil eden birlik olan Actors' Equity Association, 2013-2014 sezonunda üyelerinin yalnızca yüzde 9'unun anlamlı kazançlar sağladığını belirtmiştir. Huffpost'a göre, 2012'de Future of Music Coalition, tam zamanlı müzisyenlerin yıllık ortalama kazancının sanılandan çok daha az olduğunu açıklamıştır.
Düşük gelir, çoğu performans sanatçısının hayatındaki stres faktörlerinden sadece biridir. 2015 yılında yayımlanan "Eğlence Sektöründe Çalışmak" adlı makale, yetersiz istihdam, istihdam belirsizliği, düzenlenmemiş çalışma koşulları ve toplumsal olarak sanatsal çalışmaların değersizleştirilmesinin, duygusal ve bilişsel bozulmanın ortaya çıkmasından önce güçlü bir ilişkisel kanıt sağladığını bildirmiştir. Oyuncuların, dansçıların ve müzisyenlerin büyük çoğunluğu, geçimlerini sağlamak için ikincil istihdam sağlamak zorundadır. 30 yaşından sonra çalışmaya devam eden sanatçıların sayısı hızla azalmaktadır. Araştırmacılar, insanların sanatsal hedeflerinden vazgeçip "gerçek bir iş" bulma eğilimine girdikçe, sanat dışı yaşamlarına (evlilik, aile, ev sahipliği, mali istikrar) odaklanmaya başladıklarını ve bu nedenle sanatsal hedeflerinden vazgeçtiklerini düşünmektedir.
Yaratıcı insanın çalışma ortamını, performans kaygısı, aşırı iş yükü, kariyer kaygısı, kariyer hareketliliği eksikliği, düzensiz çalışma saatleri, yüksek yaralanma oranları, yüksek performans standartlarını korumak zorunda kalma, finansal güvensizlik ve düzensiz çalışma gibi zorlayıcı koşullarla iç içedir.
Sahne sanatlarında yer alan bireylerle çalışırken, için bu mesleki sınırlamaları tanımak ve herhangi bir kültürel bağlam gibi göz önünde bulundurmak oldukça önemlidir.
Performansla ilgili faktörler
Sahne sanatlarıyla iç içe olan bireyler, kendilerini günlük olarak fiziksel ve psikolojik olarak stresli koşullarda bulurlar. Seçmeler, provalar ve performanslar yoğun konsantrasyon, odaklanmış enerji, güçlü özgüven ve yıllarca süren hazırlık çalışmaları gerektirir. Çalışma saatleri son derece zorlayıcı olabilir. Potansiyel bir hatanın sonucunda arkada bekleyen onlarca kişi olduğunu bilmek ruhsal olarak zorlayıcı olabilir. Bu nedenlerle sanatçılar kaygı, motivasyon kaybı, konsantrasyon güçlüğü, tükenmişlik, fiziksel yaralanmalar, düşük özgüven, zayıf duygusal düzenleme, uyku bozukluğu, güven ve kimlik krizleri bağlamında risk altındadır.
Çoğu sanatçı bir topluluğun üyesi olarak çalıştığı için, grup dinamiklerinde zorluklar veya birlikte yaşayabilecekleri veya seyahat edebilecekleri iş arkadaşlarıyla çatışmalar olabilir. Ayrıca, ekip üyeleri arasında gelişebilen "anlık samimiyet", topluluk dışındaki ilişkilerin istikrarı için zaman zaman zorluklar yaratabilir.
Anksiyete ve depresyon, tıpkı genel nüfus için olduğu gibi, sanatçılar arasında da yaygın şikayetlerdir. Bununla birlikte, son araştırmalar, sanatçılar arasında her iki duygudurum bozukluğunun prevalansının çok daha yüksek olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde, uyku bozuklukları, alkol ve diğer maddeleri kötüye kullanma oranları nüfusun geri kalanıyla karşılaştırıldığında önemli ölçüde daha yüksektir.
Toplumsal Düşünceler
Sahne sanatları, insanların yaşamlarını zenginleştirmeye ve neşelendirmeye çok büyük katkılar sağlamasına rağmen, genellikle çalışmalarının çok az bir değeri varmış gibi davranılır (popüler ve ünlü bireylerin olduğu küçük bir alt grup hariç). Genellikle çalışmalarıyla çok güçlü bir şekilde özdeşleşleşen sanatçının çalışması, belirsizlik ve değersizlikle karşı karşıyaysa, birey kimliğini de risk altındaymış gibi değerlendirebilir.
Daha önce belirtildiği gibi, sanatçıların çoğu için sahne performansından geçim sağlamak zordur. Ortalamanın altında geliri olan herhangi biri gibi, sağlık sigortası olmayan veya yüksek kredi skoru olmayan insanlara yönelik toplumsal önyargılara karşısında daha savunmasızdır.
Sanat, genellikle statükonun eleştirisi de dahil olmak üzere ileri fikirleri ifade ederek topluma hizmet eder. Bu sanatsal amaç genellikle ırkçılıktan, cinsiyetçilikten, cinsiyet ayrımcılığından, engellilikten vb. en çok etkilenen kişiler tarafından üstlenilir ve sanatsal topluluğun önemli bir bölümünü oluştururlar. Toplumsal marjinalleşme, sayısız terapötik konuya önemli ölçüde katkıda bulunabilir. Azınlık popülasyonları için performans, duygusal bir çıkış noktası olarak hizmet edebilse de, kendilerini kamusal olarak ifade etme yeteneklerinin ruh sağlıklarını ne ölçüde iyileştirdiği kişiden kişiye değişecektir.
Terapötik Faktörler
Sahne sanatçılarının terapötik çalışmaya başvurmasına neden olan sorunun genellikle performans kaygısı olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Birçok sanatçı gösterilerden önce sahne korkusu yaşar. Ancak birçok sanatçı için seçmelere katılmak en çok kaygıya neden olan durumdur. Seçmeler, en deneyimli sanatçılarda bile performans kaygısı uyandırmayı neredeyse garanti eden mükemmel koşullar fırtınası sunar. Ve hatta bezen “seçmelere katılmak meslek; çalışmak ise tatil" olarak değerlendirilebilmektedir. Seçmelerden önce ve sırasında yaşanan kaygı, performansın olumsuz değerlendirilmesi, aşağılanma, utanç veya kişisel olarak reddedilmeye eşdeğer bir durum gibi algılanabilir.
Mükemmeliyetçilik, sanatçılarla yapılan görüşmelerde su yüzüne çıkabilen kaygıyla ilişkili başka bir konudur. Aşırı erteleme, pratik yapmaktan veya Provaya katılmaktan kaçınma, suçluluk, öfke, öz eleştiri, başkalarını suçlama ve yeme bozuklukları ile birlikte bu algı gözle görülür hale gelebilir. 2015 tarihli "Mükemmeliyetçilik: Sanatçılar için avantaj mı dezavantaj mı?" başlıklı Psychology Today blog yazısında Robert H. Woody tarafından belirtildiği gibi, bazı sanatçılar mükemmeliyetçilikle ilişkili narsistik özellikler sergileyebilir. Depresif duygu durumunu tetikleyen, performansla ilişkili faktörler arasında şunlar yer alır:
Seçmelerde göz ardı edilmek
İstenilen rolü elde edememek
Kariyeri tehdit eden bir yaralanma geçirmek
Uzun süredir hayal edilen yaratıcı projeye başlayamama (veya bitirememe) durumuyla karşılaşmak
Performans kariyeri ile romantik veya ailevi yaşamın talepleri arasında seçim yapmak durumunda kalmak
Kimliğini tanımlayan bir mesleği terk etmeyi düşünmek
Sanatçılar arasında uyuşturucu kullanımının yaygınlığı ve yüceltilmesiyle ilgili bazı mitler devam etse de, birçok aktör, dansçı ve müzisyen için madde bağımlılığı gerçek bir sorundur. Yüksek stres, istihdam belirsizliği, düşük gelir, ulaşılamayan sağlık hizmetleri ve alkol gibi ruh hali değiştiren maddelere kolay erişim, madde kullanımından olumsuz etkilenme olasılığının ortalamanın üzerinde olmasına alan açar.
Sosyal izolasyon, özellikle müzisyenler arasında yaygın bir konudur. Özellikle müzik yeteneği olan genç bireylerin günlük olarak saatlerce pratik yapmaları gerekir. Bazı durumlarda bu yaklaşım, belki ustalık elde etmek için gereklidir, ancak sosyal anksiyete, zayıf gelişmiş sosyal beceriler ve yakın ilişkiler kurmakta zorluk gibi sonuçları da beraberinde getirebilir. Sosyal anksiyete ile başvuran yetişkin sanatçılar, çocuklukta başlayan yoğun pratik programlarından kaynaklanan uzun süreli izolasyon ihtiyaçlarına sahip olabilir. Bu konuları daha iyi anlamak için Andrew Solomon'un Far From the Tree: Parents, Children and the Search for Identity adlı kitabındaki bölümü şiddetle tavsiye ederim.
Birçok performans sanatçısı, genel olarak sanatçıların da içinde bulunduğu, Elaine Aron'un "yüksek duyarlı kişiler" veya YDK'lar olarak adlandırdığı kişilerdir. Çevrelerindeki incelikleri fark edebilme eğilimindedirler, zengin ve karmaşık iç dünyalara sahip olma olasılıkları yüksektir. Bu türden hassasiyet, seçtikleri meslekte gerçek bir avantaj olabilir, ancak maalesef kültürümüz, yüksek düzeyde duyarlı bireylere karşı çok az hoşgörüye sahiptir. Sıklıkla aşırı korkak, engellenmiş veya nörotik birey olarak değerlendirilirler. Bazı YDK'lar bu özellikleri zaman zaman sergilese de, bunlar bu kişilik tipinin doğasında bulunan özellikler değildir. YDK'ların hayatlarında bulunan çoğu kişi, hassasiyetlerinden dolayı onları anlamakta zorlanabilir, diğer insanlarla ilişki kuramama gibi sorunlar yaşayabilir. Yüksek duyarlılık, bu popülasyonda yaygın olarak görülen ruh hali düzensizlikleri ve sosyal izolasyona başka bir yol açabilir.
Final Düşünceler
Terapötik alan, günlük yaşamın bir simülasyonu gibidir. Bu sebeple, terapötik çerçevenin bir performans alanı gibi algılanması, başlangıçta ifade edilen zorlayıcı kaygı şikayetine rağmen, savunmasızlık halinin, neşe dolu bir görüntü arkasına saklanma çabası, süreç içerisinde olağan durumlardır. Güçlü terapi ittifakı ve çerçeve oluşturmak, güvenli bir terapötik alanın varlığı, zaman içinde ruhsal dirençlerle de çalışmaya zemin hazırlayacaktır.
Sözel olarak ifade etmekte zorluk çekilen durumlarda, oturumlar arasında bir şeyler yazmak, veya belki de kelimeleri bulmak mümkün olmadığında dışavurum teknikleriyle çalışmak yaratıcı dokunuşlar sağlayabilir. Duyguları doğrudan çalışmanın zor olduğu durumlarda şiirler veya enstrümanlardan faydalanılabilmektedir, duygusal iletişimde alternatif yollar ile süreç kolaylaştırılabilir.
Terapistler, “neden şimdi?" sorusunun her zaman kapılar açtığının farkındadır, performans sanatları özelinde değerlendirildiğinde Psikiyatrist Peter F. Ostwald, “Performans Sanatçılarının Tedavisinde Psikoterapötik Stratejiler" adlı makalesinde; kariyerlerde dönüm noktaları, profesyonel olarak sarsıntılar veya başarısızlık algıları, kariyerleri tehdit eden bir yaralanmadan sonra ve kariyerle ilişkili yalnızlık hissinin, süreç başlatıcı faktörler olduğunu belirtmiştir.
Performans sanatlarıyla iç içe olmanın kıymetli ödülleri vardır. Ancak sanatı profesyonel olarak seçen bireyler, ifade biçimlerini hayata geçirmek için birçok fedakarlık yaparlar. Her zaman performans sanatının ne kadar eğlenceli olduğu ve bu deneyimlere ne kadar özenildiği ifade edilmektedir. Evet, bazı ender koşullar altında performans sergilemek heyecan verici olabilir, ancak sanatçıların gerçek çalışmalarının çoğu görülmez ve performans fırsatlarının çoğu ideal olmayan koşullarda ortaya çıkar. Sanatçıların psikolojik ve kültürel ortamını kapsamlı bir şekilde ele almaya ve bu alana özgü zorluklarlı detaylarıyla ele almaya çalıştım. Terapistler olarak güvenli ve duygusal olarak istikrarlı bir ortam oluşturmak, sanatçıların daha canlı ve zengin bir dünya için katkılarını icra ederken, daha esnek ve akışkan olmalarını destekleyebilir. Gerçekten size ihtiyaç duyulan bir alana yönelik fayda sağlamak, terapistler için yüksek mesleki doyuma da zemin hazırlamaktadır.
Kaynaklar
Comments